Kendi potansiyelini gerçekleştirmek, yani bir anlamda kendini gerçekleştirmek birçok düşünüre göre insanın temel hedeflerinden biri, varabileceği en son noktadır. Potansiyelinizin, sınırlarınızın farkına vardığınızda ve henüz bu sınırlara çok uzak olduğunuzu fark ettiğinizde bu sizi mutsuz edebilir. Bir düşünün! Siz kendi potansiyelinizi gerçekleştirdiğinize inanıyor musunuz?
TDK’ya göre “potansiyel” kelimesinin tanımlarından birisi şöyledir:
sıfat Gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış olan, gizil.
Bu açıdan baktığımızda kendimizde henüz gizli olan, ortaya çıkmamış ya da çıkamamış yeteneklerimizden, yapabilirliklerimizden, istek ve hayallerimizden bahsediyor oluruz. Bu potansiyeli gerçekleştirmek bizi daha sağlıklı ve daha mutlu birisine dönüştürebilir. Amerikalı psikolog Carl Rogers’a göre, kendini gerçekleştiren insanlar kapasitesini tam olarak kullanan kişilerdir ve kendini gerçekleştirme psikolojik sağlık halinin en üst seviyesidir.
Düşündüğümüzde aslında dünya üzerinde hiçbir yeteneği olmayan hiç kimsenin bulunmadığını fark ederiz. Herkesin az ya da çok iyi olduğu en az bir tane, bir çoğumuzun en az üç tane yeteneği vardır. Kimimiz bu yetenekleri erkenden keşfederiz, kimimiz halen farkında olmayabiliriz. Bu durumda aile ve toplum yapısı oldukça belirleyicidir. Toplum, bir takım meslekleri ve faaliyetleri iyi, güzel, erdemli olarak tanımlarken bazı meslek ve faaliyetleri kötü, ayıp, gereksiz, boş olarak tanımlar. Türkiye’de olduğu kadar Avrupa’da da durum böyle. Hakim olan ideolojik bakış her neyse, toplum da neyin iyi neyin kötü olduğuna buna göre karar veriyor. Bu süreç de bizim kendimizde olanı keşfetmemizi çok (üzücü şekilde çok) geciktirebiliyor.
Birilerinin iyi ve kötüyü tanımladığı böyle bir toplumsal yapıda biz neyi sevdiğimizi, nelere meylettiğimizi sorma imkanını kolay kolay bulamayabiliriz. Kendi yeteneklerimizin, ilgi alanlarımızın, tutkularımızın farkında olmayabiliriz. Bazen de farkında olsak bile bir türlü kendimizi gerçekleştiremeyiz. Potansiyelimizi açığa çıkaracak olan o kırılma bir türlü yaşanmaz. Bu hep bir eksiklik hissedilmesine sebep olabilir. Potansiyelimizi gerçekleştiremediğimizde bize engel olan şeylerin ne olduğu üzerine konuşmadan önce Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinden bahsetmemek olmaz.
Maslow’a göre kendini gerçekleştirme, insanın özünde var olan potansiyelini açığa çıkarması ve bu potansiyelini en mükemmel şekilde kullanabilmesidir. İhtiyaçlar piramidi kendi içinde pek çok dala sahip olsa da beş temel kategoriye sahiptir ve bunların en üstünde Maslow’un “self actualization” olarak tanımladığı kendini gerçekleştirme basamağı yer alır.
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi, Abraham Maslow tarafından 1943 yılında oluşturulmuş bir teoridir ve insan psikolojisini temel alır. Maslow’un basamaklarında ihtiyaçlar şu şekilde kategorize edilir:
1) Fizyolojik gereksinimler (nefes alma, besin, yemek, su, boşaltım, uyku, sağlıklı metobolizma, cinsellik)
2) Güvenlik gereksinimi (beden, iş, kaynak, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği)
3) Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel mahremiyet)
4) Saygınlık gereksinimi (özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı duymak, başkaları tarafından saygı duyulmak)
5) Kendini gerçekleştirme gereksinimi
Maslow’un bakışına göre bir basamaktaki gereksinimler giderilmeden kişi bir sonraki basamaktaki gereksinimlere ihtiyaç duyduğunu anlayamaz. Onun algı dünyasında bu bahsedilenler “ihtiyaç” olarak tanımlanamaz. Örneğin beslenme ihtiyacını giderememiş, karnı aç olan birisi için cinsel mahremiyet hiçbir şey ifade etmeyecektir. Kendini gerçekleştirme, Maslow’un piramidinde en üst noktada yer alır. Yani kişi kendini gerçekleştirebilmek için öncelikle alt basamaklardaki gereksinimlerini gidermelidir. Tabii ki bunun yanında potansiyelimizi ortaya çıkarmaya dair bir yazıyı okuyorsanız muhtemelen bunun ihtiyacını hissetmeye başlamış ve gidermediğinizi düşünseniz bile asgari düzeyde alt basamakları tamamlamış olabilirsiniz. :))
Bununla ilgili ilk neden bize kalırsa “sahnede olma korkusu.” Burada anlatmak istediğimiz “sahnede olmayı” kendimize yakıştıramıyoruz. Sahneyi soyut olarak düşünürsek iyi bir müzisyen, iyi bir ressam, çok yetenekli bir lider, bir sporcu, bir müdür olmak yani potansiyelinizin gerektirdiği şey her neyse orada olmak sahnede olmak anlamına gelecektir. O kıyafeti, o duruşu, o tutumu kendimize yakıştıramıyor olabiliriz. “Öyle biri olmadığımızı” ya da olamayacağımızı düşünüyor olabiliriz. Sanki o istediğimiz, hayalini kurduğumuz noktaya gelirsek ne yapacağımızı unutacakmışız ve rezil olacakmış gibi hissetmek… Bu bize yapamayacağımızı düşündürür ve önümüzde bir ket olarak durur. Oysa bu anlarda unuttuğumuz şeylerden birisi hayal ettiğimiz şeylerin bir anda gerçekleşmediği ve uzun soluklu bir sürecin neticesi olduğudur. O noktaya geldiğimizde edinebileceğimiz bütün donanıma sahibizdir artık.
İkinci olarak denemekten çok korkarız. “Ya rezil olursam? Ya yapamazsam? Ya bana gülerlerse?” Denemeden asla bilemeyeceğimiz bu durum için bizi adım atmaktan alıkoyan önemli bir eksikliktir. Başaramamak bu durumda geçerli değildir. Çünkü zaten bilmiyordunuz, denediniz ve olmuyorsa hala bulunduğunuz yerdesiniz demektir. Bir geri gidişten söz edilemez.
Üçüncü olarak ise konfor alanını terk edememek potansiyelimizi gerçekleştirememek yönündeki en önemli tuzaklardan biridir. Hepimizin kendi hayatında rutinleri vardır. Sabah uyandığımız andan akşam yatana dek bir dizi alışılmış, bilinen, bize güven veren davranış ve alışkanlıklarımızı tekrarlarız. Bu konfor alanı bizden sürpriz şeyler talep etmez. Biz ellerimizle kurduğumuz bu alanın içinde kalarak kendi güvenliğimizi esas alırız. Oysa yeni bir beceri edinmek, kendini keşfetmek, kendini gerçekleştirmek için bir yol çıkmak için öncelikle alışkanlarımızı değiştirmemiz gerekir. Bu durumda konfor alanımız bozulacaktır. Örneğin akşam keyifle oturup film izlemek yerine iki saat boyunca bir kemanla boğuşmak gibi.
Sonuç olarak potansiyelimize ulaşmakla bizim aramızda korkutucu olabilecek bir sürü engel var. Tabii ki aynı zamanda henüz giderilmemiş ihtiyaçlarımız var. Yine de olabileceğimiz en iyi halimize ulaştığımızı düşündüğümüzde bile hala potansiyelimizi gerçekleştiremediğimizi, bir şeylerin eksik kaldığını hissedebiliriz. Bu insanın sınırlarının sürekli değişebilirliği ile ilgili bir konu. Bu yüzden cesaretimizi ve merakımızı kaybetmeden kendimizi gerçekleştirmenin yollarını aramaya devam ediyoruz. Sevdiğimiz ve iyi olduğumuzu düşündüğümüz konuları araştırıyoruz.