Akademi 101: Konservatuvara Hazırlık

Akademi 101 serisinin ikinci söyleşisini Konservatuvara Hazırlık programımızdaki oyunculuk eğitmenimiz Cenk Dost Verdi ile gerçekleştirdik. Oyunculuk adayları için sınav sürecinin stresli olduğu bildiğimiz bir gerçek. Bu yüzden Cenk ile birlikte bu giriş sürecinde kafa karıştırıcı olabilecek bazı sorulara cevap üretmeye çalıştık. Söyleşinin videosunu izlemek isterseniz Gölgehanı Akademi’nin Youtube kanalına buradan göz atabilirsiniz.

Hoşgeldin Cenk, bugün Konservatuvara Hazırlık üzerine konuşacağız. Ben süreçle ilgili daha önce bize gelen sorulardan ve insanların aklına takılabilecek şeyleri biraz toparladım. İstersen onlar üzerinden başlayalım. Öncelikle konservatuvara hazırlık sürecine geçmeden önce oyunculuk bölümü giriş sınavlarından biraz bahsedebiliriz. Neler isteniyor sınavlarda? Her okulda istenen şeyler aynı mı yoksa değişebiliyor mu? 

CENK DOST VERDİ: Tam dediğin gibi aslında. Her okulda farklı işleyen bir süreç. Özellikle pandemiyle birlikte yapılan online sınavlar, videolu sınavlar ile birlikte aslında bu sınav çeşitliliği biraz daha arttı. Fakat onun öncesinde de okulların kendi takvimleri ve kendi önceliklerine göre değişik sınav yöntemleri uygulayan okullar vardı. Mesela iki aşamalı sınavı bir haftada yapıp bitiren okullar olduğu gibi, on günlük yirmi günlük süreçte aşama aşama sınav yapan ve ilan eden okullar da vardı. Bu okuldan okula değişiyor. Devlet Konservatuvarı’nda ayrı, Güzel Sanat Fakültesi’nde ayrı, özel okulların oyunculuk bölümünde ayrı… Bunu girilecek okulun bir iki sene önceden yaptığı sınavları araştırarak bu bilgiye ulaşabilirsiniz. 

Aşamalar dedin… Kaç aşama oluyor genelde? 

CENK DOST VERDİ: Normalde şan, dans, diksiyon, genel kültür ve tabii ki oyunculuk aşamaları oluyor. Ama oyunculuk aşamaları gerekli görüldüğünde iki aşama şeklinde de yapılabiliyor. Bu saydığım beş başlık içinde oyunculuk olmak kaydıyla ilk aşama olarak kabul ediliyor. İkinci aşamada oyunculuktan bir sınava tâbi tutuluyor adaylar. Bazı okullarda bu üç aşama da olabiliyor. 

Peki bu aşamalar için girişte nasıl hazırlanmak gerekiyor? Sanırım sınav parçaları var değil mi? Bu istenenler okuldan okula değişiyor mu? 

CENK DOST VERDİ: Tabii, yine okuldan okula değişiyor. İlk aşamasını oyunculuk yapan okullar var, onlar ilk aşamada senden parçanı yani tiradını istiyor. Bazı okullar ilk aşamada oyunculuk yapmayıp şan ve hareketten eleyebiliyor. Okuldan okula parçalar da değişir. Daha en başından zorunlu parçalar verenler olduğu gibi ikinci aşamaya katılmaya hak kazandığında zorunlu parça ilan eden okullar var. Bir iki günlük sürede adayın parçayı hazırlaması gerekiyor. O da sınava hazırlık sürecinde alıştığı pratik parça çalışma teknikleriyle, adayın elinde kalan oyunculuk tekniğiyle ilgili bir şey. 

Genelde klasik parçalar mı veriliyor?

CENK DOST VERDİ: Genelde klasik veriliyor ama çağdaş parçalar veren okullar da var artık. Mesela bazı okullar artık belirli parçaları yasaklamışlar. Bunun mantığını çok anlayamıyorum. Çağdaş metinlerden parçalar verilmesi bir anlamda iyi tabii ki. 

Peki konservatuvara hazırlanmaya karar veren birisi sence nereden başlamalı? Çalışma pratiğinin dışında içselleştirmesi gereken, hayatına dahil etmesi gereken şeyler var mı sence? Kitap okumak gibi, gözlem yapmak gibi…

CENK DOST VERDİ: Konservatuvara hazırlık sürecinde bence bu meselesinin görünen iki ayağı var. Bunu hatta sektör için de konuşabiliriz. Bir oyuncunun hayatını devam ettirirken sürdürmesi gereken iki temel öge var: Birincisi okumak. Bu sadece oyun okumak ya da teatral içerikte yazılar, makaleler değil de genel olarak bir okuma merakı ve pratiğinin gelişmiş olmasıyla ilgili. Eskiden gözlem yapmakla ilgili bir metafor dolanıyordu etrafta. Ama ben onun sahip olunan değil de edinilen bir davranış olduğunu kendi sürecimde gördüm. Bu yüzden ikincisi benim için gözlem değil. Bunun yerine sporu ve beden farkındalığını koymaya çalışıyorum. Kişinin fiziksel olanla ilişki kurması lazım. Kendi bedeniyle, kendi sesiyle, kendi şarkısıyla, kendi atması zıplamasıyla… Tıpkı okumada olduğu gibi bu fiziksellikle bir tanışıklık kurması ve merak ediyor olması lazım. 

Aslında bu söylediklerin o sınava hazırlanılan birkaç aylık sürede değil de genel olarak yapılıyor olmalı değil mi? 

CENK DOST VERDİ: Tabii ki. İki düşünelim mesela, sınavdan bir ay önce karar verdiklerini varsayalım. Bu iki kişiden biri zaten spor merakı varsa, kondüsyonu yerindeyse tabii ki diğerine kıyasla daha rahat olacaktır. Bu fiziksel yetenek ya da fiziksel maharetten kastım sadece fiziksel olanın başarısını elde etmek için değil, bu bir disiplin de getiriyor. Bu disiplin zaten oyuncunun işine yarayabilecek en yegâne şey. 

Özellikle oyunculuk bağlamında düşünecek olursak konservatuvar eğitiminin neler kattığını düşünüyorsun? Eğitim almadan da halihazırda oyunculuk yapan kişiler var. Konservatuvar eğitimi ve alaylı olarak yetişmeyi yan yana düşünecek olursan sence aralarında nasıl farklar var?

CENK DOST VERDİ: Bu farkı konuşabilmek için bu iki insanı sahnede görmek lazım. Er meydanı sahnenin kendisi. Kimin hangi okuldan, ne zaman, ne şartlarla mezun olduğu, hangi eğitim kurumundan eğitim almadığı, kimle birebir çalıştığı, hangi usta çırak ilişkisinden geçtiği sahnede tamamen ortadan kalkar. Orada oyunculuk mefhumuyla kurulan bağ ya da kavga mevcuttur artık. Tabii ki konservatuvar bir disiplin kazandırır. Çünkü ilk olarak sabahları kalkıp okula gitmen gerekir. Derslerin, ödevlerin, çalışman gereken parçalar vardır. İnsan biraz konformist bir yaratık. İnsanın bu özelliği oyunculuk mesleği açısından bir tuzak yaratıyor. Dolayısıyla konservatuvar insanın hayatına bir parça da olsa disiplin zerk ediyor. Eğer bu bir alışkanlığa dönüşebiliyorsa ne âlâ ama dönüşmüyorsa zaten nasıl bir eğitimden geçtiği mesele değil, bu disiplin olmadığında sahnede eli ayağına dolanacaktır. Konservatuvar aynı zamanda şunu da kazandırır: Diyelim ki bir gelecek planlıyoruz. Malum Türkiye tiyatrosunda kurum tiyatrosunda oyunculuk yapmak gibi bir seçenekleri de var oyuncuların. Buralara ulaşmak için bir diploma şart. Konservatuvar en azından sana bu kapıyı da açıyor. Bir yandan işin akademik yanıyla ilgilenme fırsatı sunuyor. Okulların günümüzdeki durumu tartışılır ama oyunculuğun akademik ve bilimsel yaklaşımından bahsedeceksek konservatuvar ya da konservatuvar denkliğinde eğitim veren bir kurum şart. Oyunculuğun bilimsel araştırmalarının nasıl yapılabileceğine dair bir yol öğrenmiş oluyorsun. Oyunculuk kuramları nelerdir? Biçimler nelerdir? Bu biçimleri sadece kağıt üzerinde değil pratikte de görebilmenin yegâne yolu konservatuvar. Çünkü orada hazır bir bina var. Hazır derslikler var. Hazır hocalar var ve seni notluyorlar. Bu gibi zorluklar seni disipline ediyor ve bir diploma sahibi oluyorsun. Konservatuvarın bir artısından daha bahsedelim: yurt dışında yüksek lisans yapmak ya da Erasmus gibi seçenekleri henüz lisans okurken zorlayabilmek günümüz şartlarında çok daha kolay ve mantıklı hale geldi. Oyunculuğa katkısı dediğim gibi sahnede karşılaştırılabilir bir şey. Şu ana kadar konuştuğumuz şeyler bazı artıları vurguluyor konservatuvar eğitimine dair. Ama ben kendi profesyonel hayatımda, hemen hemen her oyunumda, sahne arkasında ya da sahne üstünde “alaylı” olarak tabir edilen birçok meslektaşımla çalıştım. Bu insanlarla bir iş yaptığımızda beraber başka bir iş yapmanın anlaşmasını yapıyor halde olduk, öyle bir uyum yakaladık. Oyunculuk mefhumu ile ilgili kavga başlamış ve devam ediyor. Neredeyse aynı şeyleri okumuşuz. Neredeyse aynı yerden bakıyoruz. O teknik disiplinin yanı sıra, “alaylı” gelen kişinin edinebileceği inanılmaz geniş bir bilgi havuzu da var. Yeter ki perspektifimizi oraya çevirelim. 

Başka konservatuvardan bahsederken vurguladığın o disiplinle birlikte okulun sana belirli bir mesai ayırmayı koşulluyor olması durumundan da konuşabiliriz. Senden bir mesai ayırmanı bekliyor. Konservatuvar gibi bir pratiğin içine girmemiş birisinin kendi öz disiplinini yaratma süreci zor olabilir ama bu yapılabildiyse konservatuvar müfredatının dışına çıkan bir müfredattan da ilerleyebilir. Ki usta çırak ilişkisi de çok disiplinli bir ilişki zaten. 

CENK DOST VERDİ: Tabii biz de usta çırak ilişkisinden bahsedilirken genelde “ustanın yanında olan çırak” gibi bahsedilir. Aslında hayır, “ustanın iteklediği çırak. Usta çırağını sürekli denetler ve ona el verir. Eskiden bu ilişki oyunculuk dışında birçok meslek grubunda da böyleydi. Usta çırakla ilgilenirdi. İşi öğretmen işin kendisi yapmaktan çok daha meşekkatli bir iştir. Çünkü aynı zamanda iş ahlâkını da aktarıyorsun. Yani aktarım unsurların çok yönlü olmaya başlıyor: o işin disiplini, tekniği, ahlâkı… Az önce senin bahsettiğin gibi koşulların belirlendiği bir ortamda da konservatuvar önümüze çıkıyor. Bİnası hazır, duşları ve piyanosu hazır. Gittiğiniz üniversiteye göre spor salonu ya da koşmanız için futbol sahası hazır. Buranın yapısını kullanmak tabii ki daha iyidir. 

Bu bahsettiğin okulların yapısı arasındaki farkları da düşünecek olursak… Konservatuvarlara hazırlık sürecindeki adayların okul seçerken neleri baz alması gerektiğinden de biraz bahsedebiliriz.

CENK DOST VERDİ: Genelde bu noktada büyük araştırmalar yapılmıyor çünkü bir bilgi eksikliği de var. Ben okula girmeden önce bizim araştırdığım yegâne şey okulların eğitmen kadrosuydu. Eğitmen kadrosu kim? Nerelerde ne işler yapıyorlar? Ne üzerine çalışıyorlar? Ne kadar süredir okuldalar? Türkiye’nin son on yılına bakıldığında akademik kadronun orada sabitlenip sabitlenmediği, okulun oyunculuk bölümüne gösterdiği ilgiyi de bize biraz belli ediyor. Bu noktalar biraz araştırılmalı. Bir okulun sadece “ismi” var diye o okula gidip hayal kırıklığı yaşayan birçok arkadaşımız oldu. Eğitmen kadrosu, okulun yapısı, kaç sahnesi olduğu, spor salonu olup olmadığı araştırılabilir. Son dönemlerde çıkarılan okul oyunları ve bu oyunlarda çalışılan yönetmenler araştırılabilir. Dolayısıyla bütün bunları harmanladığımızda sizin tiyatroya bakış açınızı az çok karşılayabilecek ya da sizi heyecanlandırabilecek bir sisteme, disipline ve tarza sahip olan okulları bulmak tabii ki daha doğru. Ama dediğim gibi konservatuvara hazırlık sürecimi düşündüğümde inanılmaz bir heyecan ve bilgi eksikliği var. Bilen birilerini bulup okulla ilgili konuşmak lazım. Bu çok kıymetli bir bilgi.

O süreçte böyle bir heyecan olması çok doğal tabii ki… Bir yandan da şu duygu var: Sen aslında kabul edilmeye çalışıyorsun. Bir okulu “seçme” ihtimalin üzerine düşünemiyorsun. Çok doğru bir noktaya değindik. Bir başkasının sana seçeneklerini söylemesi en azından bu ihtimali gün yüzüne çıkarıyor. 

CENK DOST VERDİ: Araştıracağımız şeyleri konuşabiliyor olmak bile çok kıymetli. Çünkü beş tane konservatuvara aynı anda hazırlanan arkadaşın kaçıracağı çok şey oluyor. Çünkü parçaya, diksiyona, şana, genel sınav kaygılarına yönelik hareket ediliyor. Seçme ve seçilmeye dair bir algı tabii ki gelişmiyor. Üçüncü sınıfların çıkardıkları oyun, birinci sınıfların sahneye çıkıp çıkamaması gibi konuları araştırmak çok ince nüansları yakalamayı sağlıyor. Bu okulun ve eğitmenlerin genel tavrını da gösteriyor. Bunları konuşup tartışabilmek tabii ki o rahle-i tedrisattan geçmiş birileriyle konuşarak oluyor. Konservatuvar mezunu olan ya da halihazırda orada okuyan birileriyle konuşmak bu yüzden çok önemli. Bire sınavın nasıldı diye danışırsın, dörde okul nasıl gidiyor diye danışırsın. Bunların ulaşılabilir bilgi olduğunu sınav heyecanından atlayabiliyor adaylar ama bunların hepsi ulaşılabilir bilgiler. Konservatuvara hazırlık sürecindeki arkadaşların ulaşabileceği bir bilgi havuzu oluşturmak aslında asıl amaç. 

Aslında tiyatronun arka planında bununla ilgili bir kolektif var. Birine ulaştığında seni ihtiyaç duyabileceğin diğer kişilere yönlendirmeye çok açık herkes. Herkes kendi sürecindeki heyecanı hatırlıyor. Yardımcı olmaya çalışıyor. 

CENK DOST VERDİ: Evet evet, öyle bir yapı kesinlikle var. İşte o sınav gününü planlamak gibi okuldaki süreci de planlamak gerekiyor. O okulun sende neyi uyandıracağını, neyi baskılayacağını, aslında senin okula nasıl bir anlam yüklemen gerektiğini hep bu paylaşımlarla öğreniyorsun. Bu yüzden sürekli o kapıyı çalmak gerekiyor. 

Gölgehanı Akademi’deki Konservatuvara Hazırlık programında oyunculuk derslerine gireceksin. Senin bu hazırlık sürecinde adaylarla çalışırken nasıl bir sistemin var? 

CENK DOST VERDİ: Aslında en başında da söylediğim gibi. Oyunculuğun bana kalırsa iki ayağı var. Okuma ve fiziksel olanın peşine düşmek… Bunun içine konservatuvara hazırlığı dahil edersek kondüsyona dönük sportif hareketler diyebiliriz. Beden performansının ya da beden aralıklarının genişliklerinin çoğalması… Ben en başında buradan başlamayı yeğliyorum. Çünkü sahnede kaçınılmaz tek bir enstrümanınız var: Bir olma hali. Sahnede “oluyoruz.” En başında, sahneye çıktığımda henüz hiçbir şey yapmamış olsam bile yaptığım şey o “olma” hali. Bu yavaş yavaş harekete, ihtiyaçlar  ile birlikte de anlamlar içeren bir hareket silsilesine dönüşüyor. Bu hareketler silsilesinde de oyuncunun farkında olarak anlam üretmesi ve anlam araması lazım. Yaptığı bir hareketin oyunculuk kuramlarında neden ve ne kadar gerektiğini anlaması için o hareketin bütün skalasını tamamlamış olması lazım. Dolayısıyla ben biraz daha fiziksel olandan başlamayı yeğliyorum. Çünkü fiziksel zorluğun altında yatan o disiplin de bizi işin genel mutfağında yatan o disipline itecek. Yani oynamanın mental enerjisiyle fiziksel bir şey çalışmanın, mesela en yukarıya zıplamanın, mental enerjisi bana aynı geliyor. O bağı kurabildiğimde, oradan anlatmaya başladığımda ben daha iyi anlatabildiğimin farkına vardım ve böyle çalışan insanlarla daha net, daha hızlı yol kat edebildik. Fiziksel olanın peşine düşmek, orada anlamı aramak ve anlamın üstüne teksti, konuyu, yazarı, fikri, projeyi bindirmek kabaca benim sistemim diyebilirim. 

Konservatuvara hazırlanırken bir perspektif geliştirmek gerekiyor önce. Oyunculukla kuracağınız bağ ne? Probleminiz ne? Silahlarımız neler? Biraz bu kavgayı kurgulamak gerekiyor. Dolayısıyla konservatuvar olur ya da olmaz. Bu sene olmaz ama seneye olur. Buraya böyle bakıp bizim bir perspektifle, bir metotla ilerlememiz lazım. 

Giriş sınavına hazırlananlar için parça seçimi de çok önemli bir konu. Benim bildiğim kadarıyla genelde aynı parçalar seçiliyor. Sanırım şöyle bir algı var: Çağdaş metinlerden bir parça seçilirse haneye bir dezantaj olarak yazılacağı düşünülüyor. Sen ne düşünüyorsun bu konuyla ilgili? 

CENK DOST VERDİ: Yani bence şöyle, çağdaş metinlerin sahnelenme sıkıntısı var Türkiye’de. Dolayısıyla oyuncu adayı o metnin sahnelenme biçimiyle neredeyse hiç karşılaşmamış oluyor. O karşılaşmayınca jüri de karşılaşmadı. Neye göre bunun yorumlanmasıyla ilgili fikir yürütülebilir? Bunu bir kenara koyalım. Ama klasik parçaların herkesçe bilinen bir çalışma methodu, bir dramaturjisi olduğu için klasik parçalar yönlenmek biraz daha rahat. Bir de ilk konservatuara hazırlanmaya karar verdiğinizde internette ya da başka kaynaklarda çok fazla klasik kaynakla karşılaşırsınız. Bence en temelde ne yaptığımız değil, nasıl yaptığımız önemli. Aynı tiradı aynı rejiyle 10 oyuncu oynasa bile bir tanesi en iyisi olabilir. Üçü de çok iyi olabilir. Üçü de çok kötü olabilir. Burada biraz oyuncunun kendi mahareti, disiplini söz konusu. Burada bir doğru varsa doğrudur, yanlış varsa zaten külliyen yanlıştır. Dolayısıyla çağdaş metin keşke olsa, daha ulaşılabilir olsa. Bu bizim işimizi kolaylaştırır. Oyuncu adaylarının ilk elden kulaklarına çalınan metinler klasik parçalar oluyor. Tekrar etmekte fayda görüyorum, ne yaptığımız çok önemli değil. Nasıl yaptığımıza odaklanmamız gerekiyor. Konservatuvara hazırlanırken parça seçimi kadar az zaman ayırmamız gereken başka bir konu yok bana kalırsa. Tabii ki hazırlandığımız okul o parçayı istemiyor olabilir, hemen muadiline bakacağız. Çünkü bizim çalışma yöntemimiz şu olacak: Ne hünerimiz var? Neyi iyi yapabiliyoruz? Neyi yapmakta zorlandık ve bunu geliştirdik? Bunu giyebileceğimiz, bunu gösterebileceğimiz herhangi bir olma hali olabilir. Hazırlığımızı herhangi bir olma hali yeteneğine göre yaptığımızda bizim için parça, doğaçlama, çift ses, üç ses sadece bir basamak haline gelecek. Biraz perspektifi burada tutmak gerekiyor. 

Yeni arkadaşlarla tanıştığımızda hep parça önerisi istiyorlar. Öncelikle benim bir şeyi önerebilmem için öncelikle bu kişiyi tanıyor olmam lazım. Ben hep şunu söylüyorum: Boşver, sen çalış. Sende mutlaka bir şey vardır. Bununla birlikte bir dramaturji yapmak, bir kurgu yapmak oynamanın en eğlenceli yanı. Olmayana, zorlayan şeye doğru gitmek de çok önemli. 

Konservatuvara hazırlık bir süreç, “öğrenme” ile ilgili her algını açtığın, odaklandığın bir süreç. Bu süreçten sonra, konservatuvardan mezun olduktan ve profesyonel yaşama başladıktan sonra bu öğrenme isteğinin, merakının devam etmesi gerektiğini düşünüyor musun? 

CENK DOST VERDİ: Oyunculuk kavramıyla nasıl bir ilişki kuruyorsan öğrenmeye bakış açın da buna göre değişiyor bence. Eğer iyi bir bağın ve sıkı bir kavgan varsa öğrenme zaten durmayacak. Çünkü merakın çalışacak. Çok kısa bir ömrümüz var ve oyunculuk sanatında çok fazla deneyim var. Bunların hepsi bu kadar kısa zamanda hatmedemeyiz. Öğrenme zaten devam edecek. Ben iki hafta önce maske üzerine bir workshopa katıldım ve bütün konservatif bilgi tekrar önüme düştü. Maskenin tarihi, teolojisi… Konservatuvarda bu bilgi kağıt üzerinde vardı ama maskeyi takıp sahneye çıkabilme imkanımız yoktu. Şimdi bir haftalık bir süreç boyunca maske yüzümüzdeydi. Aksiyonun kendisiyle tanıştığımızda süreç başka bir boyut kazanıyor. Öğrenme her zaman devam edecek. Başka meslek grupları için de bu geçerli. Bu sürece biraz böyle bakmak gerekiyor. Bilmediklerimizle eylememiz ama bilmediklerimizin farkında olarak yolu yürümemiz gerekiyor. 

konservatuvara hazırlık

Konservatuvara Hazırlık programı ile ilgili detaylı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Call Now Button